25 Mayıs 2012 Cuma

Geride Kalanlar


    Bir sene olmuş neredeyse buralara  ugramayalı. Zorlu bir seneydi hepimiz için, üniversite telaşı sardı dört bir yanımızı. Üniversite heyecanı güzel şey de ah birde ülkemizin canım eğitim sistemi hevesimizin içine sıçmasa.
 
     Bu senenin kötü olacagını az çok tahmin ediyorduk ama kötü de degildi iyi de degildi bu sene. Hayal kırıklıkları oldu kimimiz için ve yasanılan kalp kırıklıkları. Hiçbirinin telafisi yok artık biliyoruz ama yine de üzülüyoruz.

     Az çalıştık çok çalıştık, üniversiteye girişin ilk adımı olan YGS’ye girdik önce. Heyecan, stres, sorumluluk… Hepsi omuzlarımızdaydı o pazar günü. Sınava girerken de ağladık çıkarken de. Tüm hayatımızın 160 dk da belirlenecegini bilmek agır geldi bize. Ama onu da atlattık. Sonra sonuçlar geldi. Kimse çok sevinemedi puanına çünkü yeterli değildi. Ama 1 milyon 800 bin kişi arasından iyi bir yerimiz oldu ve LYS için avatajlı oldugumuzu gördük.

    Şu an hepimiz evlerimizde veya dershanelerimizde yine az veya çok çalısıyoruz, çabalıyoruz bir şeylerin olması için. Umarım herkesin gönlündeki yer tutar.

  Okulları da kapattık erkenden.. 19 Mayıs’tan sonra gelmeyecegimiz belliydi okula. Son haftalarımız hep sınavla geçti. Ama o son gün, o son sınav bir daha asla geri gelmeyecek sanırım. Ne de güzel dört yılımız geçmiş meğersem ne de çok bağlanmışız birbirimize. Gözyaşlarımızdan sevgimiz aktı o gün, güzel günlerimiz sel oldu gitti.

  Şimdi önümüzde bir dizi sınav daha var, sonra onların sonucları, sonra tercihler ve en sonunda üniversite. en büyük istegim hepimizin güzel bir üniversitede okuması, ileride mesleki hayatında başarılı olması. Umarım gerçekleştirebiliriz.

  Tüm bu eğitimsel faaliyetlerimizin yanında özel hayatlarımız da oldu tabii ki :) Ama onlar da başka bir yazıya :) 


Pudra.

23 Haziran 2011 Perşembe

Birazcık Mola

  Sabah güneşi güzele vururmuş sözde. Ben her sabah güneş yüzünden uyanıyorum. O keskin ışıkları gözümün içine giriyor. Sabahları hiçte güzel olmuyorum. Salyam akmış, gözlerimde
çapaklar,saçlarım birbirinin içine girmiş. Iyy kendimden tiksindim.Zorla kalkıyorum. Sıcak, güzel bir duş alıyorum. Hemen ardından kahvaltımı yapıyorum ve hazırlanmaya başlıyorum.İki gün için 
çok fazla bir şey almıyorum. Saat 11 olmuş bile. Son kez aynaya bakıp çıkıyorum. Badem, süt kardeşi Semih ve sevgilisi Dilara beni bekliyorlar arabada. Hemen oturuyorum 
ön koltuğa.Merhabalaştıktan sonra nihayetinde yola çıkıyoruz. Gittiğimiz yer Şarköy. Semih'in yazlığı.Yolda sohbet ederek ve iki kere mola vererek varıyoruz. Badem yoldan topladığı çiçekleri bana veriyor <3
  İlk önce alışverişimizi yapıyoruz bir güzel. Badem her zamanki gibi votka almak istiyor ama ben bira isteyince kıramıyor :) Eve gidince şok oluyorum. Sanki 10 senedir bir bok yapılmamış hatta yanından bile geçilmemiş.Biraz temizlik yapıyoruz.Karnım kazınmaya başlıyor dolabı açınca fark ediyorum ki her şeyi alan biz ekmek almayı unutmuşuz.Badem'le bakkala kadar gidiyoruz. Eve geldiğimizde çifte kumrular odaya geçmişler.Biraz gürültü yapmış olacağız ki geldiğimizi anlayıp çıkıyorlar. Dilara'yla başlıyoruz mantarları,biberleri soymaya.Etleri de şişe diziyoruz. Ay canım nasılda içecek soğuk bir şeyler çekti.Badem ve Semih kolayı lık lık içiyorlar ve ben daha içmeden bitiyor kola.s
    ''Semih ne aceleniz vardı da hemen bitti bu kola ?''
    ''Biz o kolayı içmek için almadık, bize şişesi lazım.''
    ''??!!'' 
    Nihayetinde mangalı yakmayı beceriyorlar.Benim hala canım soğuk bir şey istiyor. Bira açayım en iyisi.Salatamı yapıyorum bir yandan da soğuk soğuk İçiyorum. Badem nasıl gidiyor diye uğramadan yapamıyor.Hemen hemen her şeyi hazırlamışken geldi ve beni öptü.''Ne içtin sen ?'' dedi ve gözleri birayı aramaya başladı. Bulunca da 
''şimdi neden içiyorsun?'' diye birazcık kızdı.Semih'in çağırması üzerine odaya geçtiler.
    ''Aşkımmm..Aşkımmm..Aşkımm?? Ne yapıyorsunuz siz ? Mangal boşta kaldı.''
    ''Dışarı bakıyorduk lip.''
    ''Ne?''
    Hiç bir açıklama yapmadan mangalın başına geçtiler.İlk başta bir şey anlamadım. Sonrasında Badem'in ''maymuna gibiyim'' demesinin ardından kafama dank etti.Kavga çıkarmak istemediğim için sustum.
   Yemek hazır nihayet. Badem açtı nostalji müziklerini yine. Bir yandan içiyor bir yandan söylüyor. Sesini tek beğenen kişi olan ben, onu dinlemekten zevk alıyorum.
Sevmekten kim usanır?...
    Semih'le Dilara kendilerinden geçmişler. Badem de bana yaklaşıyor.Gözleri çok donuk ve yok edemediği bir gülümseme yüzüne hakim.
    ''Ben bir odaya gidiyim. Badem sende gelsene.''
    ''Tamam Semih.''
    Dilara ile beni baş başa bırakıyorlar.
    ''Rakı almaz mısın Lip?'' 
    ''Pek aram yoktur. Badem rakı pek sevmez, benim de alışkanlığım yok o yüzden.''
    Bir dene diyor ve bardağımı dolduruyor.Soğuk soğuk içiyorum. Boğazımdan geçerken hafif bir yanma oluyor ama sevdim ben bu rakıyı.''Ben bir lavaboya gidiyim.'' deyip kalkıyorum.
Aynada yüzüm şebeğe dönmüş.Gözlerim kan çanağı, yanaklarında anlamsız bir kızarma. 2 bira ve biraz da rakı mı beni böyle yaptı? Kapıyı kilitlemişim. Açmaya çalışıyorum, olmuyor. Hastittir.
Kilitli kaldım. Semih bağırıyor, ''Bütün gücünü ver kilide'' bende öyle yapıyorum ve açılıyor. Ben tam bir salağım. Neyse ki beni takan yok. Badem ve Semih'in yüzü benden de şebek.          Badem'in canı tatlı isteyince çıkıyoruz  . 
   ''Aşkım bu halde araba kullanamazsın!''
   ''Bir şey olmaz Lip.''
   ''Gece gece ne tatlısıymış bu?''
   ''Yatakta yakarız onu merak etme.''
   İlk açık gördüğümüz yerde duruyoruz. Kadayıf ve kurabiye sipariş veriyoruz. Hepimizin yüzünde boş ve anlamsız ifadeler. Ortada gülünecek bir şey yok ama biz kahkaha atıyoruz.Badem hepsini sildi süpürdü. Yetmedi benim tatlımın da yarısını yedi.Hesabı ödüyoruz ve arabamıza biniyoruz. Ben saçma sapan konuşuyorum. Badem de sadece ''Evet tatlım, bunu daha öncede anlatmıştın'' diyor.Eve girdiğimizde Dilara ile sofrayı topluyoruz. Badem beni Semih'te Dilarayı alıyor. Odalarımıza geçiyoruz.Siyah fırfırlı bir sütyen giydim.Badem öyle bir hale gelmiş ki gözü fırfır görmüyor.Yatağa yatıyor. Bende yanına sokuluyorum. Öpmeye başlıyor beni.Bir anda sıcak basıyor.Kolları vücudumu sarıyor ve soymaya başlıyoruz birbirimizi. Kulağıma bir şeyler fısıldıyor.Üstüne çıkıyorum.5 dakika sonrada arkasını dönüyor. Devam edecekti belki ama uyuyakalmışız.Saat 5 gibi uyanıyorum.Cam buharlaşmış ama ben üşüyorum. ''Ben ne giydim'' diye yorganı kaldırınca çıplak uyuduğumu fark ediyorum. Acaba Badem de öyle mi? Onun tarafa bakınca Badem in üstünde bir sabahlık olduğunu görüyorum. Gece üşümüş olacak.Öperek uyandırıyorum onu ve sabahlığı alıp üstümü örtüyorum. 
   Sabah sevişmesine bayılır Badem.Biz öpüşürken, bir örümceğin bizi dikizlediğini görüyoruz. Hiç şaşırmadım.
  
  LİPSTİCK

18 Haziran 2011 Cumartesi

Pasta, makarna ve daha niceleri..

    Bu aralar Süpürge ve yandaşları bizim grubu ne zaman görse selam veriyorlar.Bizim sizinle bir derdimiz yok demek istiyorlar herhalde.
    Badem'in ne zaman geleceğinden haberim yok. Benimle dalga geçiyor bu çocuk diye düşünmeye başlamışken, Aseton'nun ağzından zorla bilgi alıyorum.Badem, sınıfa çiçek yollayacak, ardından da çıkışa gelecekmiş. Ne yazık ki bütün okul bir ders öncesinden bırakılınca Badem'in de sürprizi
suya düştü. Ben tabii hiçbir şeyden haberim yok numarası yapıyorum. Badem'le konuşurken bana, ''git bak bakalım ben evde miyim ? Boş elle de gitme, kol böreği al'' diyor.
   Bende aynen dediğini yapıyorum. Kapıyı saçları dağılmış bir şekilde açıyor.
   ''Hoş geldin sevgilim. Mucukkkkk''
   ''Bir haber vermeni beklerdim aşkım.''
   ''Sürpriz yapacaktım sevgilim.''
   ''Gördük sürprizini.''
   İçeriye girince evde Samet in de olduğunu fark ediyorum. Neyse ki 3 tane börek almıştım.Samet börekleri lüplettikten sonra nihayetinde kalkıyor ve bizi baş başa bırakıyor.Çok sıkı sarılıyoruz. Biraz daha zorlasa içine alacak.
    ''Beni hiç bırakma Lip.''
    ''Bırakmam sevgilim.''
    Koltuktan yavaşça kaldırıyorum onu. Yatak odasına geçiyoruz. Hafif hafif öpüştükten sonra yavaşça üstünü çıkartıyorum. Sanki benim bunu yapmamı beklemiş gibi üstüme atlıyor ve hızlıca soymaya başlıyor beni. Üstümü çıkartırken her yerimi sıkıyor, canım acıyor ama bir şey belli etmiyorum. Ön sevişmeyi tam bitirmeyi hedeflerken dıııt dıııt mesajınız var! Hay senin dıtına..Pudra mesaj atmış. Eye liner'ın doğum gününü kutlamak için buluşacaktık. Badem'le çıkıyoruz hemen. Otobüste Eye liner la karşılaşıyoruz.
    ''Ben bir eve uğrayayım sevgilim. Sen Eye liner'la git ben hemen gelirim.''
    ''Tamam canım yolda dikkat et!''
    Koştur koştur eve giriyorum. 10 dk da hazır olup çıkıyorum evden.Buluşacağımız yere vardığımda Badem'in arkadaşlarının da burada olduğunu fark ediyorum.Emre'nin gözleri hep Eye liner'in üstünde. Bu durumu Badem bile fark ediyor ama yapılacak bir şey yok. Çünkü Eye liner'in uzun süreden beri ilk defa düzenli giden bir ilişkisi var.
   Pastamız geliyor, mumlar üfleniyor ve sohbet ortamı kuruluyor.
   Samet: Ya ben çikolatalı pasta sevmem, pek aram yoktur.
   Pudra: Çikolatayı mı sevmiyorsun? Bizde sevmesek keşke.
   Samet sözde sevmiyordu. Duy da inanma. Biz daha başlamadan tabağını sıyırdı.Hadi eve gidelim dediler. Samet hayatımda yediğim büyük olasılıkla da bir daha yiyemeyeceğim en kötü spagettiyi yaptı. Bizde ay yok yemeyelim bir tadına bakalım sadece deyip hepsini yedik.
  ''Bademciğim taksi çağır da eve gidiyim artık.Yarın sabahta erken kalkacağız.''
   ''Tamam bitanem siz inin aşağı hemen gelir zaten.''
   ''Peki sevgilim. Bu akşam arkadaşların sende mi kalacaklar?''
   ''Bilmiyorum sevgilim. Haber veririm.''
   ''Oldu o zaman hadi biz kaçtık. Mucuk mucuk''
    Eve gitmemle yatmam bir oldu diyebilirim. Bir ara yarı uyanık bir şekilde annemi gördüm.
   Anne, sınavım bugün iyi geçti ve sana söylemiştim ya Aseton da kalacağım diye, he işte o yarın.(Aslında Badem'leyim yarın ;))




LİPSTİCK

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Arap saçı

   Arada kaldım. İleri gitsem gidemiyorum, geri gitsem onu hiç yapamıyorum. Kim ne dedi , hangisi doğru diye düşünmekten bıktım. Ben onu seviyorum ama ya bütün yaşananlar yalan ise ? 

   Biz Badem ile tatile gittik. Aşk tazeledik derler ya aynen öyle. En güzel tatilim idi diyebilirim. Okulumu , arkadaşlarımı özlemişim ne güzel! Mutlu mutlu okula geldim derken o Arap süpürge bütün moralimin içine etti. Çıkışta konuşmamız gerekiyor, senin hakkında çok önemli dedi. Okulun yakınında bir avm var. Orada konuşalım rahat rahat dediler. Bizde makyaj çantası olarak gittik. Süpürge anlatmaya koyuldu. Badem, Süpürge'nin peşini hiç bırakmamış, istese köpeyi yaparmış. Badem hep beni eleştirirmiş,elim dursa ayağım durmuyormuş, bana çok para harcıyormuş diye anlatmış Süpürge'ye sözde! Hatta ben Badem'i tehdit ediyormuşum! Benden ayrılırsan annen ile konuşurum , uyuşturucu kullandığını söylerim diyormuşum.
   Süpürge öyle bir anlatıyor ki o an her şeye inanıyorsun. Vay be Badem bana bunu da mı yapacaktın ? Püüü sana diyorum içimden. Ama biraz mantıklı düşününce Badem'e attığı mesajlar
aklıma geliyor. Madem o senin için deli oluyor, her İstanbul'a dönüşünde sana mesajlar atıyor. Sende onu seviyorsan ki evet seviyordum dedin, neden köpeğin yapmadın? Badem seni seviyorsa daha senden ayrılmadan kapıma neden geldi ? Neden beni affet, seni seviyorum dedi? Bir zorlama mı yaptım ? -Hayır. Ben onu hiç bir konuda zorlamadım, annesi konusunda tehdit edecek birisi de olmadığıma göre bunların %90 nın uydurma olduğunu düşünüyorum (%90 ın sebebi de çok yemek yediğimi söylemiş orada da haklı yani =D).
   Özellikle de zamanın da Badem'in en yakın arkadaşı Arda ile çıkıp , Badem hakkındaki bütün bilgileri aldıktan sonra 'ben hala Badem i seviyorum' diyip ayrılması böyle düşünmeme sebep oldu.
   ''Süpürge, 7 ay boyunca bıkmadan Badem'e mesaj attın.''
   ''İnsan sevince fark etmiyor Lipstickciğim.''   
   ''Eee hani sevmiyordun ???.. '_'
    Ben bir şey sorunca ya konuyu değiştiriyor ya da cevap vermiyor ama Süpürgecik susmak bilmiyor :S Tam o esnada telefonumun sesini duyuyorum. Telefonuma bakıyorum. Arayanın isminde 'sevgilim' yazıyor. Aslında açmayacaktım ama yanlışlıkla basıyorum. 
  ''Sevgilim benim, günaydın. Nerdesin ??''
  ''Tahmin et hayatım neredeyim ? ^_^ ''
  ''Aşkım neredesin ?'' 
  ''Süpürge ile oturuyoruz aşkım. Senin hakkında bilmediklerimi anlatıyor.''
  ''Ağzına sıçtırtma Lipstick. Ben sana demedim mi o kızla bir daha görüşmeyeceksin diye ?! ''
  ''Ama hayatım sen bana onun yanına gitmeyeceksin dedin. Onun benim yanıma gelmeyeceğini söylemedin ki ^_^'' (Kızlardan kahkaha sesleri duyuluyor) 
   ''Hemen Aseton'a ver telefonu.!''
   Aseton'a veriyorum vermesine de telefon Aseton da kalmıyor. Bir Yalaka alıyor bir Belle'ye son olarak da Süpürge'ye uğruyor. 
   ''Badem, oraya geleceğim o zaman konuşacağız hiçbir kanıtınız yok.'' dedikten sonra nihayetinde bana dönüş yapıyor. Bana dönüş yapmasıyla Badem'in hemen oradan kalkıyorsun demesi bir oluyor. Makyaj çantası da benim arkamdan kalkıyor. Avm den çıkıyoruz.
   ''Badem sakin olur musun lütfen?! Ben o kadar sinirlenmedim. Bu olaylardan sonra ayrılabilirdim!''
    ''Bana hiç mi güvenmiyorsun ? O kızların neler yaptıklarını biliyorsun. Hepsi yalancı, sadece bizi ayırmaya çalışıyorlar.''
    ''Daha fazla bu konu hakkında konuşmak istemiyorum sevgilim. Sen gelince konuşulacak zaten o zaman da içim rahatlayacak.''
   ''Lipstick, hoparlörü açar mısın ?Kızların da duymasını istiyorum şimdi söyleyeceğimi.'' İçimden alla alla Badem ne söyleyecek acep diye geçiriyorum. 
  ''Açtım sevgilim duyuyor musun ?'' 
 -Aşkım.. aşkım benimle evlenir misin ????
...
  ''Aseton, bir kahkaha atıyor. Telefonda evlenme teklifi mi edilir? Daha uygun bir zamanda yaparsın bunu şekerim.'' 
  Bence de Badem. Ama ne yalan söyleyeyim hoşuma da gitmedi değil :)
  Şimdilik Badem'i beklemekten başka yapacağım bir şey yok. Evlenme teklifine de cevap vermedim . Gelsin bi tek taşla düşünürüz :))




Lipstick

9 Mart 2011 Çarşamba

Sevgili Sevmek


Sevgili Sevmek

 Bir insanı sevmek için türlü nedenlere gerek yok. Tamam kadınların ilk dikkat ettiği hususlar dış görüntüsü, konuşması, yemeğin kimin ödediği gibi olsada
aşık olmak için bir nedene ihtiyaç yok. Bende sevgilimle konuşurum , tartışırım, küserim ama sonunda (son 1 sene 3 aydır durum değişmedi) barışırım. Bu benim 
mutlu olmadığım anlamına gelmez. Onu seviyorum mutlu olmam için bundan daha anlamlı bir sebep yok. Yeri geliyor tam bir öküz olabiliyor ama tek yanlışın onda 
olduğunu söyleyemem. Sürekli onu eleştirsemde aslında içten içe kendimde de yanlışları fark ediyorum ve çoğu kişi gibi bunu görmezden geliyorum.
  Aşık olmak için bir nedene ihtiyaç yok demiştim ya sanırım buna en iyi örnek platonikler. Karşı tarafın ilk başta haberi olmaz ama sonunda mutlaka öğrenirler.
Platonik arkadaş onu tanımadan nasıl sevebiliyor peki ? Huyunu suyunu biliyor mu ? Belki kulaktan dolma bilgilerle çünkü platonik arkadaş aşık olduğu kişi
hakkında her şeyi öğrenmek ister ve sürekli iz üzerindedir. Hayal kurmayı da cok sever ama kim sevmez ki :) Platoniklerin bir kaç evresi vardır. Bunlardan en
zevkli olanı hiç şüphesiz ki onunla göz göze gelmek, o her sabah kantine iniyorsa inmek ya da iş yerinde molalarda hep onun gittiği mekanlara gitmek. Platonik arkadaşın bir
özelliği de en yakın çevresinden birine aşık olmasıdır. Her gün görebileceği ve eğer karşı tarafa açılabilirse olumsuz cevap aldığında yine her gün acı çekebileceği bir ortamın
olması şarttır. Buna okul, iş yeri, dershane gibi ortamlar çok müsaittir. Herkesçe bilinen sadece platonik tarafından fark edilemeyen bir şey vardır ki 
platonik'in her iki cümlesinden biri 'o' olmuştur. Yakın çevresi durumu çoktan anlamış hatta sıkılmaya başlamıştır. Ne zaman ondan konuyu açılsa yine başladık diye 
iç geçirirler. Bu durum neyse ki çok fazla sürmez, hiç değilse yeni biriyle tanışıncaya kadar :) 
 Platonik durumu herkes gibi yaşadım belki çocukçaydı , saçmaydı diyor sonradan insan ama yaşadım. Her okul çıkışında aynı servisteyiz diye süslenirdim, sabahın köründe
kalkardım, '' bugün ne giysem acaba ? '' sorusunu çok sorardım ama çok fazla dillendirmeye fırsat olmadan çıkmaya başladık. Bu sefer nedense iki cümleyle kalmıyordu bütün cümleler
o oluyor. Bu durum da en fazla 1 ay sürdü. Sonrası tüm ilşkiler gibi. İstediğin şeye ulaşamadığında değerlidir, ona ulaştığın anda sıradanlaşır. Benim 
durumumda buna pek fırsat olmadı. Çünkü bizim ilişkimiz ilk günkü gibi dalgalı . Her an her şey olabiliyor. Daha geçen haftalarda 'Sevgililer Gününü' bir gece öncesinden
kutladım diye tartıştık. (Genellikle erkek bu tarz salaklıklar yapar ya da unutur!) Elin Papaz amcası milleti gizli gizli evlendiriyor diye öldürülmüş. 
14 şubat ta öldürüldüğü gün. Biz neden kutluyoruz ? Bizim ülkemiz yılbaşına bile karşıyken, her sene 'yılbaşını kutlamak günah mıdır ?' soruları ortaya atılırken , alkol
yasağı 24 e yükseltilmişken, içkilerin reklamlarına yasak getirilirken neden hiç kimse 14 Şubat hakkında bir şey söylemiyor? Herhalde işlerine geliyor. Yanlış 
anlaşılmasın ben sevgililer gününü severim ama bizim ülkemizde her an her şey olabiliyor ;)
  Çok fazla saptırmadan konuya döneyim. Badem efendi sevgililer günü için bana notlar yazmış onları gönderecekmiş bir densizlik yaptım ya göndermekten vazgeçmiş.
Bir sepetin içinde çiçekler göndermiş sadece (Çiçeklere bayıldım . Her ne kadar klasik bir hediye olsada). Aramızda 600 km var belki de bu konuda daha düşünceli 
olmalıydım ama o da beni kızdırmıştı. Atarlı atarlı konuşmalar falan :S Oysaki buraya geldiğinde güzel vakitler geçirmiştik. Ben onu
kırmayıp çok istediği konsere bile gitmiştim. En sevdiği şarkıda öpüşmüştük. Böyle durumlarda en iyisi kızgınlığının geçmesini beklemek ve hemen patlamamak bu sefer öyle yaptım.
Ve işe de yaradı. 1 gün hiç mesaj atmadım, yaptıklarımı haber vermedim. Meraktan çatlamış. Sonrası da malum birbirimize söz verdik, daha dikkatli olacağız diye. Şimdilik iyi gidiyor ama her
an her şey olabilir. Sonuçta ben Badem'i seviyorum. E tabii o da beni :))


Lipstick

14 Şubat 2011 Pazartesi

Tam Da Bugün

Bildiğiniz gibi bugün 14 Şubat yani Sevgililer Günü. Bi sevgilim yok diye bugünün benim için sıradan olduğunu düşünmeyin. Bugün Doktorla tanışma yıldönümümüz. Tahmin edersiniz ki önemi büyük.
Geçen sene 14 Şubatta bi sevgilim vardı. Siz onu Şekerpare olarak bilin. Bu Doktor da Şekerparenin arkadaşının kuzeni. Neyse biz günün anlam ve önemi dolayısıyla Şekerpare, ben ve birkaç yakın arkadaşımız bi kafeye gittik. Oturduk, sohbet güzel Şekerpareyle öpüşüp koklaşıyoruz falan o geldi! Doktor ve kuzeni cafeden içeri girdi. (Kuzenini önceden tanıyorum, Doktor da facebookta eklemişti ama sohbetimiz yoktu.) Bizim masaya geldiler, tanışma faslında tokalaştık. (İlk temas ihihihi) Ne yalan söyliyim yanımda sevgilim olmasına rağmen hoş çocuk dedim. Hani şu sıra çok popüler olan bi filmde geçen güzel replik var ya ‘’Bazen ilk görüşte bilirsin o insan senin kaderindir’’ diye, işte aynen öyle oldu. Neyse sohbet ilerledi bu doktor bana demez mi ‘’Eye liner sen bizim orda oturuyorsun dimi’’ diye. Al bak çocuk bizim ordan çıktı diye de söyleniyorum içimden. İlk konuşmamız da bu olmuştu işte. Fotoğraf çekildik, sohbet ettik, sonra hep birlikte kalkıp evlere dağıldık. Eve gelip bi msne göz atıyım dedim ki Doktor msnimi eklemiş! Fotoları istedi gönderdim. Kısacık konuştuk.
Sonra ne mi oldu? Neler olmadı ki. Aynı hafta içinde biz Şekerpareyle ayrldık. Çok üzüldüm üzülmesine ama benimle çıkarken başka bi kıza çıkma teklifi ettiğini öğrendiğim anda bitti her şey. İyi ki de bitmiş ki Doktor benim sevgilim oldu.
Ara ara msnden konuştuk Doktorla bunu o zamanki yakın arkadaşlarıma anlattım. (Can&Can çifti; Bayan Geveze-Bay Geveze) Onlar da bizi bi araya getirmeye karar verdi. İlk başta istemem ayağına yattım tereddütlerim de vardı ama Doktor her kızın istiyceği gibi biri. Ben de bi yere kadar hayır diyebildim.  Olaylar ilerledi Doktorla mesajlaşmaya başladık, bi hafta sonu kafede buluştuk, birkaç arkadaş daha vardı oturduk sohbet ettik. Doktorun arkadaşı (biraz cıvık bi tipti) bana yenge demeye başladı, sandalyelerimizi yakınlaştırdı. Neden bilmiyorum ama utandım o an sanki Doktor sevgilim olmıycakmış bunlar normal değilmiş gibi. İnsan bu önemsiz saydığı ayrıntılardan ileride pişman olacağını kestiremiyor o zamanlar. Neyse özet olarak o gün fazlasıyla güzel geçti. Bayan Gevezeyle eve gitmek için kalktık. Doktor öptü ‘’Eve gidince mesaj at’’ dedi. Hayatımın en güzel anlarından biriymiş zaman geçince anladım. Yolda Doktor güzel, sıradan olmayan bi mesajla çıkma teklifi ederek resmileştirdi olayı. Anında kabul ettim.
Sonrasını bilirsiniz işte sevgili olduk. (Ah bu cümleyi ikimizi kast ederek söylemeyi çok seviyorum –sevgili olduk-) Okuldan gelirken beni pencerede beklerdi, beni görünce de meleğim geldi diye mesaj atardı. Öküz değildi yani sevgilim. Ama ben o zamanlar anlamadım bunların ne kadar özel şeyler olduğunu, ileride çok özleyeceğimi. Kendimi hep geri çektim, hep sustum. O da bi yere kadar sabretti tabi. Sonrası hüzün-özlem. Doktorla artık sevgili değildik ama o benim vazgeçilmezim olarak kaldı hep.
Fazla uzatmış olabilirim ama 14 Şubatın anlamı bende böyle. Millet sevgilisiyle bu günü kutlarken ben burada oturmuş Doktoru özlüyorum.

Eye-liner

25 Ocak 2011 Salı

yıllarca yanında uyudum da n'oldu?!



yazlıklar, dinlenmek ve çoğunlukla şehrin yorucu hayatından uzaklaşmak için gidelen yerler değildir. yani en azından biz "gençler" için hiç öyle olmamıştır. yazlık dediğin şey, gossip girl dizi setinden farksızdır. gelsin öpüşmeler, gitsin bakışmalar, birazcık da sevişme dolu geceler falan..
yazlığa ilk taşındığımızda, henüz regl bile olmamıştım. öyle taze, tadından yenmeyecek gecelere alışkın değildim. alt metinlerde bahsettiğim yunan arkadaşımla (Niko diyelim) ilk tanışmamıza denk geliyor, benim kadınsı akşam serinliğine kapılıp kendimi kumsala atışım. öyle masum masum oturmuş, gelip de yeni arkadaşlarımın benimle tanışmak istemesini ve oyuna çağırmalarını bekliyordum. oyun dediysem, caanım yazlığımızın cilalı taşlarına sek sek çizip etekleri havalana havalana ip atlamaktan bahsetmiyorum. onların oyundan anlayışı garaj'a kapanıp, metal müziğe dair ne varsa son ses içlerini dökmeleriyle.
 cici arkadaşlarımdan yanıma ilk gelen, ikizler oldu. ayşe ve fatma. meğer bu iki güzellik harikasıyla neredeyse akraba gibiymişiz, çok sonra öğrendim. neyse en nihayetinde bu ayşe ve fatma aracılığıyla gruba dahil oldum. bilirsiniz işte, sonradan katılanları kimse sevmez. benim için de durum farklı değildi. öldürücü keskinlikteki bakışları üstümde hissetmemle, grubun en salak oğlanına aşık olmam bir oldu. Bertan: benim hayatımın adamı olmalıydı.
günler ayları, aylar mevsimleri ve dolayısıyla yazları kovaladı derken kendimi hem grubun esas kızı ilan etmiş hem de dallas serüveninin ortasında bulmuştum. bu nasıl bir düzen, nasıl çirkin bir plandı öyle.. her şey ayarlanmış, herkesin ayrı ayrı günlük defterlerine kazınmıştı. ne mi? yazlığın en seçkin sitesinde oturan biz kendini bişey sanan beş altı ortaokuldan bozma kılıklı insanların kimlerle çıkacağı tabii, ne olacak! amınakoyduğumunun düzenini bozan ben oldum. şehre ilk kez indiğini geçen yıllar içinde bana kanıtlayan Bertan'dan soğumuş, zaten onun bana göre biri olamayacağını anlamıştım. iyi de, erkan'la da çıkmak istemiyor, sorun çıkartıyordum. sonunda gidip içimi esin'e dökmüştüm: "bu ne saçma şey kızım ya? benim kimle çıkacağıma önder mi karar verecek? sikmişim düzenini de oyununuda! pembe dizi çeviriyoruz sanki amınakoyayım!"
sonunda ne mi oldu? elbetteki Aseton'a yakışır bir şey yapıp düzeni bozdum. ama yalnız değildim. Ninis, Yunanistan'dan istanbula gelmiş; üstelik bizim yazlığımıza taşınmıştı. tabiiki de ilk görüşte aşık falan olmadım. hatta çok havalı, götü kalkık biri olarak göründü gözüme. ilerleyen zaman bizi birbirimize itti, yazlığa taşınmasından yaklaşık bir ay kadar sonra çıkmaya başladık.
sarı-lacivert panjurlu bir evimiz olacaktı. bahçemizde gitar ve bilgisayar ekecek, meyvelerini toplayıp git pazarında satacak ve geçimimizi sağlayacaktık. nasıl mutlu, mesuttuk. birlikte uyuyup uyanıyor, birbirimizi camdan cama kesiyor, gecelere kadar gülmekten krizlere giriyorduk. gitmediğimiz, gezmediğimiz yer kalmamıştı.
tam üç yıl boyunca, iki ayrılık yaşayarak sürdürdük ilişkimizi. sonra ne olduysa, ipleri elimden kaybettiğimi hissettiğim anda oldu. ninis artık benim değildi. beni hiçbir sebep yokken, yapayalnız bırakmıştı. çok yalnız.. hatırlatma olarak ekleyeyim, ninis bir eroin bağımlısıydı. deli gibi zengin bir ailesi ve paraya para demeyecek bir geleceği vardı. durumu çakan anne ve babası hemen hastaneye yatırmıştı onu. kendi ellerimle onu doktorların eline teslim etmiş, ağlamaktan bitap düşmüştüm.. o ise, hastaneden çıktıktan çok kısa bir zaman sonra kendini ve dolayısıyla beni kaybetmişti. o eski, aşık olup "uğrunda ölürüm ulan. değil roma'yı, aslında yine roma'yı yakarım" dediğim adam gitmiş, yerine bir orospu çocuğu gelmişti...

argh! devamını anlatacak sabır kalmadı amınakoyayım...
ne diyordum? yıllarca koynunda uyudum da noldu?? bizim yerimizde bir başkası olsa üçüncü çocuğa merdiven dayamış, imam nikahını yapıp geleceğini garantilemiş ve resmi nikah için gün sayıyor olurdu. bizim tek yaptığımız uyumak, öpüşmek, uyumak ve hayal kurmaktı.

sonrasında ne oldu derseniz, şimdi ninis nişanlı. kendi dengiyle, yani tam bir orospuçocuğuyla.
mutluluklar sevgilim, ananızın sikildiği yere kadar yolunuz var.


Aseton
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...